- Erken Çağdaki Türk-Moğol İlişkileri
Prof. Dr. Ahmet TAŞAĞIL
Türkler ve Moğollar, Orta Asya Tarihi’nin sahnesinde, binlerce yıldır yanyana yada bazen birlikte yaşamışlardır. Bu birliktelik başka bir deyişle kardeşlik, bazen dotsça bazen mücadele halinde sürmüştür. İki Toplumun linguistik yakınlığı zaten bilinmektedir. Orta Asya’daki bu beraberlik tarihin en eski evrelerinden geçtiğimiz yüzyıla kadar devam etmiştir. Orta Asya’daki bu birlikteliğin; Siyasi ve Kültürel İlişkiler olmak üzere iki boyutu mevcuttur. Siyasi ilişkiler, savaş ve barış ilişkilerini, yani aynı bölgeyi paylaşmaktan kaynaklanan sonucun, çok boyutlu bir mücadelesini içermektedir. Kültürel ilişkiler ise en az farklılıkla birlikte yaşamanın bir sonucu olarak aynı yaşam tarzlarınını sürdürmeyi kapsamaktadır. Her ne kadar Türk toplulukları ilk olarak Batı Asya’ya ve X.yy’ın ikinci yarısında Ön Asya’ya göç etmeleri sonucu bazı farklılıklar ortaya çıkmışsa da, Kıpçak, Kırgız ve Uygur gibi Türk Soylu topluluklarla ilişkiler yüzyıllar boyunca devam etmiştir.
Bu makalede, Cengiz Kağan öncesi erken dönemdeki Moğol soylu boylar ile Türk soylu boylar arasındaki siyasi ve kültürel ilişkiler hakkında genel bir değerlendirme yapacağız.
İlişkilerdeki Siyasi Boyut
Bozkırdaki hayatın zorlukları; boyları, her zaman yaşadıkları yerlerden farklı yönlere doğru hareket etmeye zorlamıştır. Bundan dolayı, bu hareketlilik ve dinamizm güçlü bir boy yapısının oluşmasını sağlamıştır. Bu durum, güçlü boy yapısını Orta Asya Tarihi’nde kesin bir hakikat haline getirmiştir. Pasifik Okyanusu’ndan Ural Dağlarına hatta Karadeniz’in geniş düzlüklerine kadar uzanan, büyük ve küçük boyların oluşturduğu bir şebekeye işaret etmektedir. Bu durum erken çağlarda olduğu gibi XX.yy’ın başlarında da aynıydı.
Geniş Bozkırlardan oluşan bu bölge Türk, Moğol, Mançu kökenli kabilelerce paylaşılmıştı. Daha doğuda yer alan, Kuzey Çin ve Kore ile aynı kaderi paylaşan Mançu kökenli boyların tarihi biraz farklı yönde gelişmiştir. Ancak Türk ve Moğol boylarının Tarihi ise hep birbirleriyle içiçedir.
Bu yakınlık o kadar açıktı ki, hangi kabilenin Türk hangisinin Moğol olduğunu anlamak oldukça güçtü. Özellikle M.Ö’ye denk gelen tarihin erken evrelerinde, kendileri hakkında küçük kaynakları bulunabilen bazı boylar vardır. Çin kaynakları, bazen tarihi terimlerin yerine mitolojik terimleri kullanarak Kuzeyli komşularını anlatırlar. Mesela, “Ti”(Di) terimi Türk,Moğol, Tunguzları tamemen kapsayan tüm kuzeyli boyları belirtmiştir. Bazen bunun yerine ise “Jung” terimi de kullanılmıştır. Hunlar döneminde ise aynı kuzeyli kabileleri tanımlamak için “Hu” terimi kullanılmıştır ve “Jung” terimide Batı ve Tibet yönündeki kabileler için ifade edilmiştir. Birkaç yüzyıl sonra ise “Hu” terimi Batı bölgelerinde yaşayan Soğd’lara işaret etmiştir. Sonuç olarak Çinliler, Kuzey ve Batı bölgelerini gösterirken coğrafi anlamları karıştırmışlardır.
Öte yandan Hunların ataları hakkında da yine mitolojik terimler yer almıştır. Gerçek Adlardan ise kısa bilgiler verilerek bahisedilmiştir. M.Ö 318’de Hsiung-nu(Hun) adına reastlıyoruz. Fakat M.Ö 225’ten sonra Hunların ataları için Kuei-fang, Yen-yün, Hsien-yün gibi adlar belirtilmektedir. Türk ve Moğol soylu boylarıda beraber zikretmek zorundaydı. M.Ö 209 yılından sonra aslında bir konfederasyon olan Büyük Hun İmparatorluğu Motun Yabgu’nun (Mete Han) liderliğiye güç kazandı. Konfederasyonun doğu kanadı Moğol ve Tunguz boyları tarafından tesis edilmişti.
Diğer siyasi yapılanmalarda olduğu gibi, Hun İmparatorluğu önce zayıflamaya (M.Ö I.yy’ın ortalarından itibaren) başladı ve ardından M.S II.yy’ın sonlarına doğru doğru 2 veya 3 parçaya ayrıldı. Moğol ve Mançu kökenli boylar bu durumun avantajından fayadalanarak daha da güçlendiler ve kendi devletlerini kurdular. Burada, Hsein-pi(Siyenpi) ve Wu-huan boyları arasındaki ilişkiler ile Moğol ve Tunguz(Mançu) boylarının ilişkileri arasındaki bağlantı tartışılmalıdır. Hun boylarının ilk olarak Orta Asya’nın Batısına, buradan da Orta ve Batı Avrupa’ya göç ettiklerini görüyoruz. Öte yandan Hun İmparatorluğunun dağılmasıyla, pek çok Hun ve Moğol boyuda Kuzey Çin’e giderek burada yeni devletler kurdular. Başlangıçta bu devletler bozkır karakterlerini korumakta iken daha sonra zamanla Çinlileşerek farklı kültür karakterlerini almışlardır. Ayrıca, bu durumda da Türk ve Moğol kökenli boylar aynı kaderi paylaşmışlardır.
Hunları mütakiben Juan-Juan(Cücenler, Avarlar) devleti de tarih sahnesinde yerini aldı. Şu an bu devletin kökeninin Moğol yada Tunguz olup olmadığı tartışılmaktadır. Aslında bu devlet, Orta Asya’nın bu bölümünde yaklaşık 250 yıl boyunca hakim olmuştur. Tunguz, Türk ve Moğol kökenli boylarda, aynı Hun İmparatorluğu gibi teşkilatlanmış bir konfederasyon olan Juan-Juan Devleti’ne katılmışlardır. Başka bir deyişle, bu kez Türk soylu boylar, Moğol kökenli bir devlete bağlanmışlardır.
552 yılında, Juan-Juan Devleti, Bumin’in liderliği altındaki Göktürkler tarafından yıkıldı. Bumin aynı yıl Göktürk Devleti’ni kurarak, İlig Kağan ünvanınıda aldı. Geçen yıllarda Göktürk Devleti, Orta Asya’nın kontrolünü eline geçirdi ve Karadeniz’den Kore Yarımadasına kadar yayılan bir boylar konfederasyonu haline geldi. Daha sonra Moğol ve Tunguz boyları da bu siyasi yapılanmaya katıldılar. En önemli boylar; Ch’i-tan(Kitan, Kıtay), Shih-wei(Şibe), Hsi and K’u-mo-hsi idi. Ayrıca Çin kaynaklarınında VI.veVIII.yy. arasında daha fazla ayrıntılı bilgiler sağladığını da eklemek durumundayız. Bu bizim Türk ve Moğol kökenli boyların tarihi ile kültürleri hususlarındaki bilgilerimizi daha da açık hale getirmektedir. Adı geçen Moğol boyları, Göktürk Federasyonunun içerisinde yer almışlardır. Göktürk Devleti’nin 582 Yılından itibaren zayıf hale geldiğini ve Moğol boylarınında bağımsız, başına buyruk davrandıklarını ya da Çin’e bağlandıklarını görüyoruz. Bu durum Göktürk Devleti 744’te yıkılıncaya kadar sürdü. Onu izleyen Uygur Devleti’nde de durum aynıydı. Uygur Konfederasyonu’nun içerisinde de gene Moğol boyları bulunmaktaydı.
Büyük Uygur Devleti’nin(745’te kurulmuştu) Kırgız’lar tarafından yıkılmasıyla Orhun bölgesindeki hakimiyet Kırgız’lara geçti. Ancak Kırgız’lar bu bölge üzerinde tam bir hakimiyet kuramadılar. Bilindiği gibi Kitan’lar batıya ilerlediler ve Doğu Kazakistan taraflarında Kıtay(İslam Kaynaklarında Karahıtay diye geçer) Devleti’ni kurdular. Kıpçak, Uygur ve Karluk gibi Türk boyları da bu devlete katıldılar. Aslında Karahıtay’lar, Karahanlı Devleti’inin yerine geçti. Doğu Türkistan, Doğu ve Güney Kazakistan’ı ele geçirerek kontrolleri altına aldılar.
Gerçek Değişim, Cengiz Kağan döneminde oldu. Türk kökenli boyların çoğu, kısa bir zamanda küçük bir ülkeyi, büyük bir imparatorluğa çeviren Cengiz Kağan’a katıldılar. Burada önemli olan nokta, zaten Türk ve Moğol boylarının Cengiz Kağan dönemine kadar gene birlikte yaşamalarıdır. Kıpçak ve Kırgız gibi Türk boyları, Moğol İmparatorluğunun bir parçası oldular ve devletin içindeki önemli unsurlar olarak bulundular. Çoğunlukla Moğol İmparatorluğu’nun orta ve doğu bölgelerinde yaşayan Uygurların kültür alandaki katkıları ise çok değerlidir.
Kültürel İlişkilere Giriş
Çeşitli dönemlerde tarih sahnesinden ayrılan pek çok Moğol boyları vardır. Bunların sayısı en az 118’dir. Bu boyların tarihi hem Moğol hem de Türk tarihi açısından önemlidir. Bunlardan önemli olanlara bir göz atalım:
Hsi’ler: Hsi’ler Wu-huan Dağlarında yaşıyorlardı, Tang Döneminde Hsi ve Wei (385-549) döneminde K’u-mo-hsi olarak adlandırılmaktaydılar. Bu kabilenin Tung-hu’larla aynı soydan geldiği, geleneklerinin ve yaşam tarzlarının ise Göktürk’ler ile aynı olduğu belirtilmektedir. Öte yandan keçe çadırlarda yaşayıp, onlarla göç etmeleri merak uyandırmaktadır. Ayrıca avcılık yetenekleri, toprak işleyen bir millet olmaları, tahtadan dibeklerin varlığı, kilden üç ayaklı tabureler, soylu ırktan atlara ve kara koyunlara sahip olmaları çok ilginçtir. Kitan’ların güçlü olduklarında onların bir kabilesi olarak görülmekteydiler.
Kitan’lar: Onlara ilk kez Doğu Moğolistan ve Güneydoğu Mançurya’da, M.S 4.yy’ın ikinci yarısında rastlıyoruz. Wei(385-549) dönemi esnasında K’u-mo-shi’lerden ayrıldılar. Sonra bir kısmı Kore’ye gitti. Mezarları ağaçların üstündedir. Ölümden sonra 3 yı boyunca orada tutulduktan sonra yakılır. Shih-wei’lere benzerler. Yaklaşık 72 kabileden oluşurlar. Tung-hu’larla akrabadırlar. Çadırları taşıyan büyük at arabaları vardır. Adetleri Göktürk’ler ile benzerdir. Savaştan önce baharda ve güzde, bir beyaz at ve bir kara öküz kurban ederler. Bazı araştırmacılar bu kabile’nin Moğol Tunguz karışımı olduğunu ileri sürüyorlar.
K’u-mo-hsi’ler: Tarihte kuzeyde yaşayan bir dağ kabilesi olarak yer aldılar. 4.yy’ın ikinci yarısında Batı Mançurya ve Doğu Moğolistan’da görüldüler. Tung-pu, Yü-wen’lerin diğer oymağıdır. Avcılık ve Yağmacılık yaparak yaşarlar. Sonraları beş farklı gruba ayrıldılar:
Ju-ho-chu, Mo-ho-fu, Ch’i-ku, Mu-kun, Shih-te…
Meng-wu: Tang Hanedanı döneminde (618-905) Shih-wei’lerin bir kolu gibi görülüyorlardı. Moğol adının bu kabilenin adından türediği kesinolarak bilinmektedir. Sonraki kaynaklarda adları Meng-ku olarak geçer.
Shih-wei’ler: Shih-wei’ler tarih sahnesinde Sien-pi’lerin devamı olarak yer aldılar. Genel olarak toprağı işleyen bir millettirler, topraklarında buğday ve yabani tahıllar yetiştirmişlerdir. Pek çok samur kürk kaynakları vardır. Yazın köylerde kalırlar, kışın ise göç ederler. Erkeklerinin saçları topuz şeklindedir. Boynuzlardan yapılan mızrakları ve okları silah olarak kullanırlar. Kadınlarının saçları örgülüdür. Beyaz geyik tüyünden yapılan ceket ve pantolon giyerler. Şarap üretirler. Kızıl incirden kolyeler yapıp, giyerler. Bu bir zenginlik göstergesidir.
Kağnı kullanırlar. Konutları aynı Göktürk’lerin keçe çadırlı benzer, ancak onlarınki kamıştandandır. Kuzeydeki Shih-wei’ler, çadırlarının etrafını kayın ağacının dallarıyla kaplarlar. Kışın mağaralarda yaşarlar. Dilleri Kitan’larınki ile benzerdir. Mezarları ağaçlardır. Kaçırarak evlenirler. Avcılık ve balıkçılık ile geçinirler.
Hei-ch’e-tze Shih-we’ler(Kara Arabalı Shih-Wei’ler )olarakta adlandırılırlar. Uygur Dönemi esnasında kürkten yapılan kayıkları ve kanoları vardır.
Chu: Chu’lar Bayırku’ların kuzeydoğusunda yaşarlar. Geyikleri evcilleştirirler ve onlardan kızak olarak faydalanırlar, yüklerini taşırlar. Evleri kürkten ve ağaçlardan yapılır.
Wa-chie-tse: Kitan’ların kuzeydoğusunda yaşarlar ve çılgın süvariler olarak tanınırlar. Atlarına eğersiz binerler. Uzun mızrakları ve okları vardır.
Wu-liang-hsia: Yü-yang’ların kuzeyinde ve Amur Irmağı’nın güneyinde yaşarlar. Bugünkü Uryan Hai’ların ataları olarak sayılırlar.
Sonuç olarak bu yukarıda anlatılan boyların, bugün Moğolistan’da yaşayanların ataları olduklarını söyleyebiliriz. Farklı adlar ile bahsedilmelerine rağmen Çin kaynakalrı onları birlikte yazmaktadır. Bu yazı süreci Han Hanedanıyla başlayıp, Tang Hanedanı ile sona ermektedir. Oymakların çoğu göçebedir, lakin bazılarının tarım ile uğraştıkları şüphe götürmez bir gerçektir. Büyükbaş hayvan, sığır, koyun ve at beslemekte çok yaygındı.
Bir görüşe göre Shih-Wei kültürü, X.yy’dan itibaren Moğol kültürünün bir temeli olarak görülmelidir. Kültürel olarak Türk ve Moğol boyları arasında sıkı bir ilişki vardır. Bundan dolayı kaynakalr açıkça belirtmektedir ki, Proto-Moğol Boylarının kültürü Hun ve Göktürk’lerinkine benzerdir. Hun’larda olduğu gibi, at arabalı evler, boynuzlardan yapılan mızraklar ve düz kızaklar kullanmışlardır. Pek çok yönden, ünvanların benzerliğide Türk-Moğol ilişkilerinin hatta bazende aidiyetin yakınlığını gösterir. Fakat küçük Tunguz(Mançu)
Grupları için durum aynı değildir.
Shih-Wei’lerin kültür kayıtları hakkındaki içerik yöntemleri farklıdır. Farklı coğrafyalarda birbirilerinden ayrı yaşayan ve tek bir ad altında birleşen boylar vardır. Kuzeydekiler Sibirya kültürü ile bağlantılı avcılardır, büyükbaş hayvanda yetiştirirler. Güneydekiler ise genellikle çobandırlar. Türk boylarından en önemli farkları ise domuz yetiştirmeleri ve mezarlarının ağaçlarda olmasıdır.
Yukarıda belirtildiği gibi Türk ve Moğol kökenli toplumlar, tarih sahnesinde Orta Asya’nın bozkırlarında birlikte gözükmüşler, X.yy’dan beride birlikte yaşamaktadırlar. Her türlü siyasi ve kültürel ilişkileri geliştirmişlerdir. Bu ilişki o kadar yakınlaşmıştır ki, bazen Türk Boyları Moğollaşmışlar, zaede Moğol Boyları Türkleşmişlerdir. Bunun sonucunda çoğu zaman araştırmacılar hangi boyun Türk ya da Moğol olduğuna karar verememişler, hem Türk hemde Moğol olarak kabul etmişlerdir. Netice itibariyle Türk’ler ve Moğol’lar arasında kalın ve kesin bir çizgi çizmek zorlaşmıştır. Türk boyları büyük bir devlet kurduklarında Moğol boyları ona katılmıştır. Moğollar bir devlet kurduklarında ise Türk boyları da gene onlara katılmıştır. Türklerden ve Moğollardan türeyen bu büyük devletler dağıldıklarında, bütün boylar bağımsız olarak batıya ve doğuya göç etmişlerdir. Bazıları Çin’e gitmişler, aynı kaderi paylaşarak Çinlileşmişlerdir.
Geen opmerkingen:
Een reactie posten